18 Aralık 2011 Pazar

Anlatacaklarım Var!

Vaaz vermek değil niyetim, duyduğumu söylemek. Söylemeye değer şeyler duyuyorum zira. Belki hayatı daha yaşanır kılmak için ya da belki sade, ama sade anlatmak için... Sen anlat dedi tanrı bana, anlaşılsın diye değil, hiçbir mükâfat istemeden anlat... Çünkü bir mükâfattır artık bir anlatıcıya doğru düzgün anlaşılmak! Sen anlat dedi... sen sade anlat! Umudu hatırlatsın diye umutsuzluğu, çâreye yol açsın diye çâresizliği anlat... Ders verme dedi kimseye, çünkü hoca denmez öğrenmesini bitirene. Çırakları olan bir çıraktır usta, olsa olsa... Sen anlat dedi bana tanrı, sen sade anlat...."


Küçükken herkes akıllı, ben aptalım sanırdım.
Biraz büyüdüm; herkes aptal ben akıllıyım sandım.
Uzun zaman önce; “herkes kör, bir ben mi görüyorum?” diye sordum.
Akabinde; “bir ben görüyor,bir ben duyuyor olamam!” dedim,sorguladım.
Şimdi ise; sayesinde, hakikatin neresinde durduğumun farkındayım.
Hatırladım…

Hiç kitap okumayan bir adam niçin merak eder seneye yazılacak kitapları?
Bu dünyada bile yaşamayı beceremeyen niçin merak eder diğer gezegenlerdeki hayatı?
Geçmiş ve bu gün ne zaman bitirildi de gelecek sorgulanıyor?
İşler hala kalleşçe hallediliyor ikili ve uluslar arası ilişkilerde…
Her ülkenin sınır komşuları dost ve kardeş düşman ülkeler…
Doğru düzgün top bile oynayamıyorlar kavgasız!
Oyunları savaş gibi görenler savaşı da oyun gibi görüyor elbet…
Aynı kadına sevdalananlar birbirini vuruyor, aynı şeyden nefret edenler can ciğer arkadaş…
Bir şeyi,bir kadını,bir erkeği ya da bir ülkeyi sevmenin cezası ölüm bile olabiliyor bazı…


"Sevmenin pek az çeşidi vardır gönül raflarında. Birini ya da bir şeyi seversiniz ya da çok seversiniz. Ama iş sevememeye gelince sonsuz seçenek vardır önünüzde. İster sinir olursunuz, gıcık olursunuz, iğrenirsiniz, tiksinirsiniz, hatta sık sık nefret edersiniz. Ne yazık... Ne yazık insan sevmeme çeşitlerine harcıyor mesaisinin çoğunu. Oysa sevin dedi tanrı, adı sevgili olanlar bile karşılık istiyor kalbinin atış hızına. Ben seni seviyorum ama dur bakalım sen de beni benim seni sevdiğim kadar seviyor musun? Oysa sevin dedi tanrı. Önce sizi sevmeyenlerden başlayın işe, karşılık istemeden pazarlıksız sevin sizi seveni de sevmeyeni de.

Oysa sevin dedi tanrı. Önce sizi sevmeyenlerden başlayın işe, karşılık istemeden pazarlıksız sevin sizi seveni de sevmeyeni de."

16 Aralık 2011 Cuma

Bu Havada Bir Şey Var Yazmaya Zorlayan

Kim kiminleymiş,neredeymiş,ne yapmış tabiri caizse ''ne bok yemiş'' umurumda olmaması güzel ve bana bunları hatırlatan facebook kapattım.Ve havada bir gariplik var,insanın ruhunu sıkan nedendir bilmiyorum gözlerim dalıyor ara ara.Yolculuk var derlerdi büyüklerim kim bilir belkide gerçekten beni bekleyen bir yolculuk vardır;başka bir şehre ya da bir kadının yüreğine.Böyle havalarda Mabel Matiz'in tiz sesi eşlik ediyor bana.Bir de şiirler,ah be dostum şiirler harika birşey.Bir nevi elektroşok cihazı gibi.Akıyorsa yüreğine hayattasındır zıtlık durumunda gömülmeyi bekleyen lanet bir cesetsindir.Hep kötü şeyleri anımsatır bu hava. Annesini kaybetmiş çocuk yalnızlığını,üşengeç adam acizliğini ve aşılmaz çitler çaresizliğini.Ve benim bunları düşünecek gücüm de yok bir çok kez denedim dünyaya bakmayı.Hep aynı kurgular vardı içinde,aynı insanlar,aynı yerler,aynı bahaneler,aynı yalanlar,aynı..aynı..aynı..Sonra bıraktım kendimi,çok yük oluyordum kendime.Ve artık kafamı kaldırmıyorum.(dünyaya bakmak için.)
Ah bir de unutmadan,yağmurdan kaçan insanlara anlam veremiyorum.Islanmanın ne kötü yanı olabilir ki? Bana kalırsa biraz temizlik iyidir,her ne kadar içlerindeki kiri temizlemesede.İçlerindeki kir demişken,kime güvenebileceğim konusunda şüpheliyim artık.
Çizilmiş bir taş plak gibiyim. Bir yere kadar tamamım ama güven meselesinden sonra yokum.Bu kötü bir durum biliyorum,tedavisinin olmadığınıda biliyorum.Doktor ''zaman'' denilen bilindik bir ilaç yazdı reçeteye.Sanırım hızla gidilen bir aşkta duvara çarpmaktan dolayı bir travma yaşanmış kalbimde.Ama ''geçermiş'' öyle dedi.Fakat biraz zaman alırmış. Bu zamana kadar misafir insan olacakmışım.

12 Aralık 2011 Pazartesi

Arkamıza Yaslanıp Biraz Rahatlayalım.

Warrior

Açıkcası ilk başta imbd'de bu filme neden 8.3 gibi bir puan verildiğini anlamamıştım.Konusu itibariyle,dağılmış bir ailenin yıllar sonra bir boks turnuvası için bir araya gelmesini anlatır.Üstelik birbirlerine kızgın olan abi kardeşin rakip olmasını anlatır.Biri ülkesi için dövüşürken diğeri ailesi için katılmıştır bu turnuvaya.Ve sonunda ikiside büyük ödül için finalde karşılaşacaktır,kimin vurduğunun önemi yok her yumruk biraz daha acıtacaktır ikisinide.
Uzun zaman sonra duygulandıgım bir film daha çok şükür ölmemişim.Şiddetle izlenilesi ve ağlanılası bir film.

Bırakalım bu Avcılığı.

İlluminatinin simgeleri olan bazı anlamlar ifade eden işaretlerin bu aralar sıkça araştırıldığını görüyorum.Filmlerde,çizgifilmlerde,resimlerde,yapılarda hatta ve hatta yiyecek ürün ambalajlarında(jelibon vs.).Bunun bir hastalık haline geldiği kanısındayım,bir paranoya gibi.Gibi değil apaçık öyle sanırım.Oysa çoğunluk tarafından ne anlama geldiği bilinmeyen bu işaretlerin çokta sorun teşkil ettiğini söyleyemem.Bizi farklı bir tarafa çekmeyen,bizi yönlendirmeyen bu işaretlerin.Asıl dikkat etmemiz gereken illuminatiden daha tehlikeli olan şeyler var mesela,televizyon.Evet günlük yaşantımızın çoğunluğunu oluşturan o kutu.Dramdan,komedisine her dizide hemen hemen insanı ''kötü kişi'' kılığına büründürecek tecavüz,intikam hırsı,yalan üzerine kurulmuş hayat,ensest ilişkiler,ütopik ve elit bir yaşama yönlendirdiğini görebilmekteyiz.Bırakalım çocuğun gelişimine katkıda bulunan bir diziyi en azından onu bir psikopat,sapık profiline dönüştürmeyecek bir dizi bulmak bile zor.Korkmamız gerekenler aslında tam olarak da buydu.